top of page

Acerca de

Öz'e Varan Yasam Yolu

.

Yaşam bir ilişkiler ve iletişim ağıdır, varolmak ilişki kurmakla mümkündür. Bu ilişki ve iletişim, özünde tüm varlıklar için doğal, canlı, doyumlu, coşku dolu ve özgündür. Ancak insan, yaradılış itibariyle sahip olduğu onuru ve yüceliği muhafaza etmeyi bilmediğinde yaşamın güzelliklerinden kendini mahrum eder.

 

Onurlu bir varoluş ise insanın yüksek erdem ve faziletlerde köklenmesi ile mümkündür. Sathmahâl Gûlîstan ailesinde yaşam, bu anlayışla bir nakış gibi işlenmiştir. Bu erdemlerden sadece birini hayata geçirmek, insanın tüm yaşam yolculuğunu değiştirir, diğer erdemlerin de kişinin varoluşunda bir çiçek gibi açmasını sağlar.

 

Bunun için ilk adım ahde vefadır çünkü evrendeki ilişki ve iletişim ‘söz’ üzere başlamıştır. Bu nedenle insan tutamayacağı sözler verdiğinde, sözünden caydığında bu kusursuz iletişimden ayrı düşer. Ve insan en çok söze sadık olunmamasından ötürü incinir, yara alır; sonra bu, güvensizlik olarak hayata yansır ve ilişkilerde düğümler, sarmallar oluşur. Bu kompleks ilişkiler ise aslında bir lütuf olan yaşamın, nesiller boyu sürebilen meşakkatli bir yolculuğa dönüşmesine neden olur. 

 

Söze sadık kalmak suretiyle kainatta her şey birbiriyle kusursuz bir ilişki içindedir ve bu ilişkide tüm varlıklar hiçbir plan ya da hesap olmadan sadece kendi varoluş değerlerini ve yeteneklerini sunarlar. Yaradılış gayeleri doğrultusunda donatıldıkları yeti ve yetenek neyse, bunu oluş haliyle ortaya koyarlar. Böylece hizmet bilinci açığa çıkar ve bu alemdeki hiçbir şey hizmetinin nasıl bir hizmet olduğunu sorgulamaz, sadece olur. Böylece doğal bir akışla yaşam amaçlarını gerçekleştirirler.

 

Yaşamdaki her şey esasında bir ağacın çiçekleri gibi, bir okyanusun dalgaları gibi yüce varoluşun eseridir ve içinde bulunduğu vücuttan yaşadığı bu aleme dek hepsi insana emanet edilmiştir. Yaratılmış olan her şeyin bir değeri vardır ve bu değere sahip çıkılmalıdır. Bu da tüm emanetlere bakmak, sakınmak, saklamak ve onlara gerçekten çok nazenin davranmakla mümkündür. İlişkilerde had, hudud, sınır alanlarına dikkat etmek ve aynı zamanda bireysel sınırları belirlemek de bunun bir parçasıdır.  

 

Bu bilinci her daim canlı tutmak üzere insan, ‘selam’ üzere yaşamaya davet edilir. Selam, her varlığın içindeki yüceliği bir diğerine hatırlatan bir sesleniştir. Bu sayede ilişki ve iletişimde saygı doğal olarak deneyimlenir. Kişi, kendinin ve bir diğerinin razı olduğu, seçimlerinin sorumluluğunu aldığı ilişkiler kurar. 

 

Ve bir diğerini böyle sakınıp saklarken insan, aslında kendi değerine sahip çıkmaktadır. Çünkü evrendeki hiçbir parça bir diğerinden ayrı değildir. Her şey ve herkes vahdet-i vücudun, vücut birliğinin bir azasına, bir parçasına karşılık gelir. Hakikatte bir ayrılık yoktur; teklik, birlik, bütünlük vardır.

 

Bu bilinç, ilişkilerde bir kazanan ya da bir kaybeden olduğu illüzyonunu da yok eder. Bir değer üretilmişse tüm taraflar bundan kazançlıdır. İnsan sadece bu kazancı, tam vaktinde açığa çıkarmaya odaklandığında gerçek bir değer elde eder. Ve bu, kazancı düşünerek bir ilişki kurmak değil; ilişkinin içine girmek, o ilişkiyi yaşamak, deneyimlemek, büyütmek, geliştirmek ve onun kazanımlarının bir armağan olarak gelmesini sağlamaktır.

 

Böyle ilişkilerin doğası ise şeffaflık ve samimiyettir. Ve ancak bu sayede insan kendini ve bir diğerini bütün alt gerçeklikleri ve sanal gerçeklikleri, bütün algıları sıfırlayıp hakikati olduğu gibi görebilme cesaretini geliştirmeye davet edebilir. Yaşamın tek maksadı olan kendini bilmek üzere yolunu güvenle yürüyebilir.

 

Bu yürüyüş ise yaratılmış her canlı için özgün ve özeldir; sonsuz çeşitliliktedir ve daima O’na ulaşır. O yüzden dayatmacı, ısrarcı bir şekilde sabit, tek bir yol baskısı ilişkileri tehdit eder ve bu yolculuğa ket vurur. İnsan ancak kapsayıcı olduğunda, gönül dilini yani evrensel dili benimsediğinde bu yolculuğa hizmet edebilir.

 

Bu odak sayesinde insan kelam olarak adlandırılan, daha ilahi bir sese ve diyaloğa yönlenir. Böylece tüm diyalogları onu hakka ve hakikate, o konuşmanın asıl gerçekliğine ulaştırır. İletişimdeki bu hal, insanı hep saflıkta tutar.

 

Ve kişi, bu saflığın getirdiği şükür hali ile taçlanır. Bu mertebede insana düşen, bu hali her daim korumak; şükrü hatırlamak ve hatırlatmaktır. Çünkü bir sonraki an, şimdiki anın rahminden doğar ve şükürle, teşekkürler kutsanmış bir an çok yüksek bir değere sahiptir.

 

Bu yolla insan, kendi yatağında özgürce akan, aktıkça saflaşan ve nihayetinde okyanusa karışan Su gibi; kâh kor olup için için, kâh harlanıp alev alev yanmasını bilen, yandıkça dönüşen ve dönüştüren Ateş gibi; kapsayan, onaran, besleyen ve her tohuma yuva olan böylece köklenmeye ve çiçeklenmeye olanak sunan Toprak gibi; canı ve canlılığı, yaşamın ilhamlarını yelelerinde taşıyan, halden hale giren ama asla özünü kaybetmeyen Hava gibi yüce bir yaşam formu olduğunu hatırlar. Bu hatırlayış onu yeryüzünün ve gökyüzünün şanını taşıyan, kutlu bir yaşama ulaştırır ve böylece bir diğerinin yolu için de bir nişan, bir ışık olur. İnsanın hakikati ve hakkı olan da budur.

IMG20201220155842.jpg
bottom of page